Türk EnglishFrançaisРусскийالعربية

Ölüm ve Bedensel Zararlar Tazminatı

Ölüm ve Bedensel Zararlar Tazminatı

ÖLÜM VE BEDENSEL ZARARLAR TAZMİNATI

 

1- GENEL AÇIKLAMALARI İLE HAKSIZ FİİL

Günlük hayatımızda haksız fiil ve hukuka aykırı bir olay sonucu çeşitli zararlara maruz kalabiliyoruz. Bu zararlar bazen mal varlığımıza karşı bazen de vücut bütünlüğümüze yönelik olabilmektedir. Bu anlamda; örneğin, bir trafik kazasında veya iş kazasında sakat kalan bir kişi hem maddi hem de manevi açıdan ciddi kayıplar yaşamaktadır. Benzer bir olayda hayatını kaybeden bir kişinin geride kalan ailesi de gerek maddi açıdan gerekse de manevi açıdan çok ciddi zararlara uğramaktadır. Tabi ki kaybedilen bir canın veya uzvun yeri hiçbir şekilde doldurulamasa da; pozitif hukuk normları, zaman içinde bu kayıpların telafisi olmasa bile en azından tesellisi olabilecek düzenlemeler geliştirmiştir.  İşte bu düzenlemeler kapsamında tazminat hukuku doğmuştur.

Tazminat konusuna geçmeden önce hukuka aykırı eylemin tanımını ve unsurlarını kısaca belirtmek faydalı olacaktır. Buna göre; Haksız fiil, hukuk kurallarına aykırı bir şekilde diğer bir kişinin malvarlığı veya şahıs varlığında zarar meydana gelmesine neden olan eylemdir.  Bir haksız fiilden bahsedilebilmesi için zarara sebep olan fiilin öncelikle hukuka aykırı olması gerekir. Hukuka aykırı fiil maddi ya da manevi bir zarara neden olmalıdır. Zarara sebep olan kişi fiilinden dolayı kusurlu olmalı ve zararla zarara yol açan fiil arasında neden sonuç ilişkisi olarak da ifade edilebilecek bir illiyet bağı bulunmalıdır. Bu anlatımdan sonra haksız fiilin dört unsuru olduğu söyleyip, bu unsurları şöyle sıralayabiliriz:

a- Hukuka Aykırı Fiil: Haksız fiil sorumluluğunun gündeme gelebilmesi için öncelikle fiilin hukuka aykırı olması gerekmektedir. Hukuka aykırı fiil, genel olarak hukuk düzeninde düzenlenmiş normlara karşı hareket etmeyi ifade eder Bazı hallerde eylem hukuka aykırı sayılamayacağı için haksız fiilden de söz edilemez. Eylem bir kamu gücünün kullanılmasından kaynaklanıyorsa, özel hukuktan kaynaklanan bir hakkın kullanımı söz konusuysa, zarar görenin rızası varsa, bilimsel bir eleştiri yapılıyorsa, meşru müdafaa hakkı kullanılıyorsa, zorda kalma (ıztırar) hali ve kendi hakkını korumanın şartları varsa hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmediği için haksız fiilin varlığından da söz edilemez.

b- Zarar: Haksız fiilin bir diğer unsuru, zarardır. Fiilin hukuka aykırı olması yeterli olmayıp, bu fiil neticesinde bir zarar meydana gelmiş olması gerekir. Aksi taktirde haksız fiilden bahsedebilmek mümkün olmayacaktır. Zarar, maddi veya manevi olarak belirebilecektir. Maddi zarar, bir kimsenin kendi iradesi dışında aktif malvarlığında azalma olarak meydana çıkabilir. Bunun yanında, kişinin pasif malvarlığında, yani borçlarındaki bir artışın meydana gelmesi de maddi zarar kapsamındadır. Manevi zarar ise; kişinin şahsiyetinde vuku bulan fiil neticesi sebebiyle oluşan elem, acı ve üzüntüdür. İşte haksız fiilden kaynaklı olarak mütecavize karşı açılabilecek, gerek maddi gerekse manevi tazminat davasının temelinde bu unsur yatmaktadır.

c- Kusur: Hukuka aykırı fiil nedeni ile doğan zarar kişinin kusurlu bir hareketi nedeni ile meydana gelmiş olmalıdır. Hukukumuzda genel olan kusurlu sorumluluktur. Bazı durumlarda kusursuz sorumluluk hali de söz konusu olabilmekte ise de, bu haller istisnai hallerdir. Kusur, iki farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır. İlk olarak, hukuka aykırı sonucu istemek ve buna yönelik davranışta bulunmaktır. İkinci olarak ise; hukuka aykırı sonucu istemiş olmamakla birlikte hukuka aykırı davranıştan kaçınmak için de iradesini yeteri derecede kullanmamaktır. Kusur, kast ve ihmal olmak üzere 2 çeşittir. İhmal de kendi içerisinde ağır ihmal ve hafif ihmal olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

d- İlliyet Bağı: Haksız fiil sorumluluğu için tazminat talebinde bulunabilmek için ortaya çıkan zarar kişinin kusurlu hareketinden doğmuş olmalıdır. Aradaki bu bağ ortaya koyulduktan sonra tazminat talepleri gündeme gelecektir. Eğer bu bağ kurulamıyorsa, sorumlu tutulanlara ödetilecek bir tazminat söz konusu olamayacaktır.

2- HAKSIZ FİİL NEDENİ İLE MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT

Yukarıdaki genel nitelikli açıklamaların ardından konumuz açısından dava konusu olabilecek maddi ve manevi zararlara yönelik tazminat talepleri ile ilgili bölüme geçebiliriz.

Borçlar Kanunu’nun 49 ve devamı maddeleri haksız fiil sorumluluğunu düzenlemiştir. Buna göre; kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.

Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:

  1. Cenaze giderleri
  2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar
  3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar

Bunun yanında bedensel zararlar ise  özellikle şunlardır:

  1. Tedavi giderleri
  2. Kazanç kaybı
  3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar
  4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar

Yukarıda yer alan zararlar mağdurun haksız fiil nedeniyle yaşadığı maddi zararlara ilişkindir. Bunun yanında mağdur aynı eylem nedeniyle manevi yönden de zarara uğramıştır. Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.

Şimdi maddeler halinde yazdığımız bu zararları kısaca alt başlıklar halinde açıklayalım:

A- MADDİ TAZMİNAT

1- Ölüm halinde uğranılan zararlar;

a- Cenaze giderleri: Ölüm olayı, ölü evinin başına bir takım masraflar açar. Bu masraflar, o ailenin sosyal durumuna uygun olmak üzere renkli ve çeşitli bir masraf listesi oluşturur. Bu masrafların belirlenmesinde bazı güçlükler doğabilir. O takdirde bu konudaki mahalli örf ve âdetlere bakılmalıdır. Mahalli örfün, cenazenin defnine ilişkin olarak yapılmasını gerekli bulduğu bütün masrafları bu arada gözetmek gerekir. Bu cümleden olarak ölü yıkama, naaşın saklanmasına ilişkin morg ücreti, teneşir ve tabut masrafları, kefenleme giderleri, gömme yerine kadar gidip gelme ve taşıma masrafları, kabir ücreti, mezar yaptırma masrafları, ölüm ilânları, cenazeye katılanlara verilmesi gelenek olmuş yemek masrafları vs. haksız eylem sorumlularından istenebilecektir. Kural olarak bu giderler ölümle doğrudan doğruya ilgisi bulunan ve ölenin dinine, sosyal ve ekonomik durumuna uygun giderleri kapsar. Bu giderler, yerel göreneklere (örf ve âdetlere) uygun düşmelidir. Mezarlıkta dua okuyan din adamlarına ekonomik ve sosyal seviyeye uygun biçimde yapılan ödemeler, mevlit vs. giderler de defin gideri olarak istenebilir. Bu giderlerin gerçekten yapılmış olması ve yerel geleneklere uygun olması gerekir. Ölüm olayı başka bir yerde gerçekleşmiş ya da tedavi için başka bir şehre götürülüp orada ölmüş ise ve defnedileceği şehre taşınacaksa, bu giderler dahi istenebilir.

b- Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar: Haksız fiilin meydana geldiği tarihten ölümün gerçekleştiği tarihe kadar geçen süre zarfında uygulanan tedavinin giderleri ve bu süreç için iş göremezlik tazminatı talep edilebilir. Tedavi giderleri; ilaç, hastane, refakatçi, bakıcı, ameliyat, muayene vb. giderler olup mağdurun vefatına kadar geçen süre boyunca gerçekleşen tüm masrafların hesaplanması gerekmektedir. Ölümün hemen gerçekleşmemesi durumunda; vefat edenin mirasçıları tarafından haksız fiil ve vefat tarihi arasında geçen süre için mağdurun çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden dolayı tazminat talep etme hakkı bulunmaktadır. Son zamanlarda Yargıtay kararlarında; çalışma gücünün azalması ya da yitirilmesi doğrudan kazanç olarak belirtilmemiş ve vücut bütünlüğüne verilen önem artırılarak mağdurun, çalışmak veya hareket etmek için kendi yaşıtlarından daha fazla emek harcaması, zorlanması durumunda da çalışma gücünün azalması ya da yitirilmesi söz konusu olacağı belirtilmiştir. Nitekim Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2015/4792 E., 2018/382 K. sayılı ve 30.01.2018 tarihli kararında; yaşı küçük ve henüz çalışmayan davacının, günlük işlerini yapmakta zorlanması halinde de maddi tazminat (efor tazminatı) talep edilebileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla şu an meydana gelen zararın gelecekteki etkisi de göz önünde bulundurularak henüz çalışmayan yaşı küçük için de çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden dolayı tazminata hükmedilecektir. Diğer yandan haksız fiil tarihinde çalışan mağdurun çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan tazminat talep hakkı, haksız fiil tarihi itibariyle kazancı vb. somut durumu göz önüne alınarak değerlendirilecek ve vefatına kadar geçen süre boyunca çalışamaması sebebi ile geçici iş göremezlik tazminatı ödenecektir.

c- Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar: Destekten yoksun kalma tazminatı, ölen kişinin ölmeden önce yapmaya başladığı ve/veya gelecekte de yapacağı yardımlardan, destek sahiplerinin yoksun kalması halinde talep edilen tazminattır. Destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı mirasçılık sıfatı ile bağlı değildir. Desteği yitiren kişinin yoksun kalmış olduğu zarardır ve bunun akrabalar veya kişisel ilişki bazında sınırlandırılması mümkün değildir. Her ne kadar genellikle destekten yoksun kalan ve tazminat talep hakkına sahip olan kişiler anne-baba veya eş olsa da somut durumun özelliğine göre kardeş, nişanlı, evlilik dışı birlikte yaşadığı kişiler de destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkına sahiptir. Ölümlü trafik kazası neticesinde mahrum kalınan yardımın, kaza tarihinde fiilen yapılıyor olması gerekmemektedir. Gelecekte yapılacak destek de hesaba katılarak bakiye ömür üzerinden hesaplama yapılacaktır. Diğer yandan, çalışmayan eşin parasal bir destek vermesi mümkün değildir. Ancak ev işleri kapsamında eşine destek olması nedeni ile de sağ kalan eş, çalışmayan eşinin vefat etmesi halinde destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkına sahiptir. Dolayısıyla desteğin parasal yardım olarak düşünülmemesi gerekmektedir.

2- Bedensel Zararlar;

a- Tedavi Giderleri: Haksız eylem veya kaza sonucu yaralanan kişi, tümüyle iyileşip eski sağlığına kavuşuncaya kadar yaptığı ve ilerde yapacağı tüm masraflarını isteyebilir. Bunun tıbbi tedavi ile sınırlı bölümüne “tedavi giderleri” ve eski sağlığına kavuşup yeniden çalışmaya ve günlük işlerini sürdürebilecek duruma gelinceye kadar yaptığı ve yapacağı tüm masraflara “iyileşme giderleri” denilmektedir. Yargıtay’ın artık yerleşik hale gelmiş kararlarında açıklandığı üzere, yaralanan kişi, olay gününden başlayarak tümüyle iyileşip yeniden çalışmaya ve günlük işlerini sürdürebilecek duruma gelinceye kadar yaptığı tüm tedavi ve iyileşme giderlerini zarar sorumlularından isteyebilecektir. Bunun için masrafların dava ve hatta hüküm gününe kadar yapılmış olması koşul değildir; gelecekte yapılması olası tedavi ve iyileşme harcamalarını da isteyebilir. Örneğin, tıbbi tedavi sonrasında, belli bir süre veya yaşam boyu bazı ilâçları kullanmayı ve bazı sağlık önlemleri almayı sürdürecekse ya da ilerde bir veya birkaç kez daha ameliyat olması gerekiyorsa, gelecekte yapacağı tüm masrafları da hesaplatıp hüküm altına aldırabilecektir. Çünkü tedavi ve iyileşme giderlerinin istenebilmesi için harcama yapılmış olması koşul olmayıp, gelecekte yapılacak masraflar da zarar kapsamındadır. Gene Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, tedavi ve iyileşme için yapılan masrafların dışında, kişinin iyileşmesi için ilerde yapılması zorunlu tedaviler ve henüz yapılmayan ameliyat masrafları, yaşam boyu kullanılacak ilâçlar, protez ve benzeri aygıtlar için yapılacak masraflar “gerçekleşmiş zarar” olarak nitelenmekte, uzman bilirkişi aracılığıyla bütün bunların hesaplatılıp hüküm altına alınması öngörülmekte; harcama yapılmadan da tedavi gideri istenebileceği kabul edilmektedir. Bütün bunların dışında, geçirilen kaza ve yaralanma, kişinin bir başka hastalığını tetiklemişse, örneğin kalp krizi geçirmesine, şeker düzeyinin artmasına, tansiyon yükselmesine, hemofili (kan durmazlığı) hastasının kan kaybının durdurulmasında güçlük çekilmesine neden olmuşsa, hastalığın normal seyri ve normal tedavisi dışında, kaza ile ilişkilendirilmek koşuluyla, fazladan yapılan tedavi masraflarının da istenebileceği, gerek öğretide ve gerekse Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir. Bu konuda bir Yargıtay kararında “Yaralanma hafif olmasına karşın, başka bir hastalığın artmasına neden olmuşsa, haksız eylem sorumluları, belli bir oranda tazminat ödemekle yükümlü olurlar” denilmiştir.

b- Kazanç Kaybı: Beden bütünlüğü zarar görmüş olan mağdurun, olay sonrasında tedavi sürecinin sonuna kadar çalışmaktan mahrum kalması ve bu nedenle elde edebileceği geliri elde edememesinden doğan zararlar kazanç kaybı başlıklı tazminatı oluşturur. Bu dönem tedavi sonucuna kadar devam eder. Haksız fiile maruz kalan kişi kalıcı veya geçici bir iş göremezlik durumu yaşayabilir. Her iki durumda da oluşacak kazanç kaybı dava konusu olacaktır.

1- Geçici işgöremezlik durumu: Kaza geçiren kişinin, kalıcı sakatlık durumu söz konusu olmayıp, bir süre tedavi görmesi, iyileşinceye kadar çalışamaması ve bu yüzden iş ve kazanç kaybına uğramış bulunması “geçici işgöremezlik”tir. Yargıtay kararlarında buna “mesleki işten kalma süresi” veya “çalışılamayan süre” denilmektedir. Yalnızca meslek sahipleri ve çalışıp kazanç elde etmekte olanlar değil, tedavi ve iyileşme süresince günlük işlerini yapamayanlar, örneğin kaza sonucu yaralanma nedeniyle kendi ev hizmetlerini bir süre yapamayan ev kadınları da “geçici işgöremezlik tazminatı” isteyebilirler. Hattâ, trafik kazasında yaralanıp bir süre okuluna gidemeyen ve bu yüzden yıl kaybına uğrayan öğrenci de, çalışma yaşamına bir yıl geç atılacak olması nedeniyle gelecekteki kazanç kaybını tazminat olarak isteyebilir.

2- Kalıcı işgöremezlik durumu: Adli Tıp dilinde, “kalıcı” bedensel zararlar, iki ana bölüme ayrılmaktadır: Organ yitimi ve Organ zayıflaması. Organ yitimi, genellikle el, ayak, kol, bacak, göz gibi organlardan birinin ya da birkaçının yitirilmesidir. Ayrıca iç organlar ile beş duyu da (görme, işitme, tatma, koklama, dokunma) organ sayılmaktadır. Organ zayıflaması, kişinin bedensel yapısını oluşturan organlardan birinin veya birkaçının işlevinin azalması veya büsbütün işlevsiz kalmasıdır. Bu gibi durumların varlığı halinde mağdur kişi yaşadığı kazanç kaybının tazminini yine talep edebilecektir.

c- Çalışma Gücünün Azalmasından Ya Da Yitirilmesinden Doğan Kayıplar: Çalışma gücünün azalması ya da yitirilmesi, organ kaybı ya da organ zayıflaması şeklinde ortaya çıkar. Buna göre kişinin bedensel yapısını oluşturan organlardan biri ya da birkaçının, işlevinin azalması ya da yitirilmesi, beden gücünün belirli bir oranda azalması halini oluşturmaktadır ve bu durum çalışma gücünün sürekli zayıflaması sonucunu doğurur. Uygulamada kişinin vücut bütünlüğünün ihlali nedeniyle ortaya çıkan beden gücü kayıplarının gelirinde veya malvarlığında bir azalma meydana gelmese dahi, tazminat gerektiği kabul edilmekte ve bu husus güç kaybı tazminatı olarak ifade edilmektedir. Bu durumu ilk bakışta sorumluluk hukukundaki zarar kavramına aykırı gibi görünse de, burada vücut bütünlüğü ihlal edilen kişinin aynı işi, zarardan önceki durumu ve diğer kişilere göre daha fazla güç sarf ederek yaptığı gerçeğinden hareket edilmekte ve zararı fazladan sarf edilen bu gücün oluşturduğu kabul edilmektedir.

d- Ekonomik Geleceğin Sarsılmasından Doğan Kayıplar: Ekonomik gelecek, kişinin gelecekte elde edebileceği kesin veya muhtemel olan kazanç veya gelirinin oluşturduğu bir bütündür. Dolayısıyla kişinin mevcut durumuna bakılarak ilerde elde edebileceği ve yaşamını maddi anlamda sürdürebileceği tüm kazançlar ekonomik gelecek kavramına girmektedir. Ekonomik geleceğin sarsılması ise, kişinin gelecekte elde edebileceği bu gelir ve kazançlardan mahrum olması durumunda meydana gelen olumsuzluğu diğer bir ifadeyle zararı ifade etmektedir. Bu zararlar; gelecekte ortaya çıkan ve zarar görenin çalışma gücünde herhangi bir azalma olmasa dahi, geleceğini ekonomik anlamda olumsuz etkileyen zararlardır. Ekonomik geleceğin sarsılması kavramı geniş bir çerçevede değerlendirilmelidir. Kişinin ekonomik geleceğinin sarsılması için meslek sahibi olması şart değildir. Bugün yerleşik içtihatlarla bedensel bütünlüğü ihlal edilen bir kadın için evlenme şansının azalması kapsamında değerlendirme yapılarak ekonomik geleceğin sarsıldığı ve bu zararın tazmin edilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Yine okul çağında olan çocukların hatta ceninin bile ekonomik geleceğinin sarsılması mümkündür. Ekonomik geleceğin sarsılması için kişinin işini kaybetmesi de şart değildir. Zarar gören mesleğine devam etse bile; atama, meslekte yükselme, daha iyi bir işte çalışma gibi gelecekteki mesleki faydalardan mahrum kalması da ekonomik geleceğin sarsılması anlamına gelir.

B- MANEVİ TAZMİNAT

Manevi tazminatın bir tanımı yapılmamıştır. Kuşkusuz bu da maddi tazminat gibi “zarar” kavramı içerisinde yer alması gereken bir tazminat türüdür. Maddi zarar genellikle “malvarlığında eksilme” olarak tanımlandığına göre, manevi zararı “kişi varlığında eksilme” (TBK.56, BK.47) ve “kişi haklarına zarar verme” (TBK.58, BK.49) olarak niteleyebiliriz.

Manevi tazminat talep etmenin birden fazla amacı mevcuttur. Bu amaçlardan ilki; tatmin amacıdır. Haksız fiil sonucunda kişinin şahıs varlığına zarar gelmesi halinde manevi zarar doğacağından kişinin uğradığı acı, ıstırap ve elemi dindirmek için, tatmin amaçlı verilen bir tazminat türüdür.

Diğer bir amacı ise; telafi amacıdır. Bu sayede zarar gören kişiye uygun bir tazminat ödenerek, çektiği elem ıstırap ve psikolojik acının telafisi mahiyetinde olacaktır.

Üçüncüsü önleyici(cezalandırıcı) amaçtır. Kişinin şahıs varlığına yapılan saldırı ile şahıs varlığını zedeleyecek fiilini bir daha yapılmaması için, kişilik haklarına saygı duyulmasını sağlama amacı gütmektedir. Dolayısıyla cezalandırma fonksiyonu genel olarak manevi tazminata hükmedilmesi şeklinde ortaya çıkar. Manevi tazminata hükmedilmesinde esas alınacak husus, manevi zararın ağırlığı ve şiddetine göre farklılık arz edecektir.

Dördüncü amaç ise denkleştirmedir. Zarar gören kişinin içinde bulunduğu mutsuzluk ve azalan yaşam sevincini yeniden sağlamayı amaçlamaktadır. Zarar gören, kişilik hakkı ihlal edildiği vakit kızgınlık öfke ve acı ıstırap şeklinde iki temel duyguya dönüşeceği düşünülmekte ve kızgınlık öfke gibi duyguların giderilmesi için tatmin etme, acı ıstırap duygularının giderilmesi için ise denkleştirme işlevi mahiyetinde olduğu düşünülmektedir.

Tüm bu anlatılanlar ışığında, manevi tazminat davasında davalı, karşı tarafın şahıs varlığı üzerinde vermiş olduğu zararı giderme yükümlülüğü altına girecektir.

Kimler Manevi Tazminat İsteyebilir

a- Ölenin yakınlarının manevi tazminat istekleri

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesi 2.fıkrasına göre “Ölüm halinde, yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”

Burada ilk açıklığa kavuşturulması gereken “yakınlar” kimlerdir? Kişi yaşamında yakınlar, kişi evliyse başta eş ve çocuklardan oluşan çekirdek aile bireyleri; bekârsa anne ve baba ile kardeşlerdir. Son sırada anne baba yönünden gelinler, damatlar ve torunlar yer alır.

Geniş aile kavramı içinde en yakınlar amca, hala, dayı, teyze ile bunların eş ve çocuklarıdır. Akrabaların dışında, kişilerin yaşamında akrabadan ileri, akrabadan daha yakın arkadaşlıklar, dostlar, sırdaşlar vardır.

Bütün bu yakınları sayarken, konu manevi tazminata geldiğinde, asla abartmamak ve manevi tazminat isteyebilecekleri “dar aile kavramı” içinde sınırlamak doğru olacaktır.

b- Bedensel zarara uğrayanın manevi tazminat isteği

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesi 1.fıkrasında “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir” denilmiş olup, madde metnindeki “zedelenme” deyimi öğretide doğru bulunmamakta, bunun yerine “ihlâl” kavramının kullanılması önerilmekte; “zedelenme” daha çok “vurma, çarpma, ezilme” durumlarını çağrıştırdığından, bedensel zararın “ruhsal bütünlüğü” de kapsaması için “beden bütünlüğünün ihlâli” denilmesi daha doğru bulunmaktadır. Bize göre de “beden bütünlüğünün bozulması ve sarsılması” denilmesi durumunda da, bu deyim hem organ kaybı veya organ zayıflamasını, hem de ruhsal dengenin bozulmasını kapsayacaktır. Beden ve ruh bir bütün olduğuna göre, kısaca “beden ve ruh bütünlüğüne zarar verilmesi” de denebilir.

Gerçekten, bedensel zararlar nedeniyle manevi tazminat istenebilmesi için, kişinin geçici veya kalıcı beden gücü kaybına uğraması, bedeninde bir eksilme meydana gelmesi, şart değildir. Hatta geçirdiği kazayı yara almadan atlatmış olması durumunda dahi manevi tazminat isteyebileceği Yargıtay kararlarıyla kabul edilmiş; bu kararlarda “ Davacının beden gücü kaybı olmasa bile, sinir bozukluğu ve ruh bütünlüğünün ihlali nedeniyle manevi tazminata hükmedilmelidir. Maluliyet oranı %0 (sıfır) olsa dahi, iş kazası sonucu oluşan rahatsızlık nedeniyle üzüntü ve elem duyulacağı, vücut bütünlüğünün zarara uğraması, ruh bütünlüğünün ihlali, sinir bozukluğunun oluşması kaçınılmaz olduğundan, manevi tazminata karar verilmelidir” denilmektedir.

3- MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI AÇMAK İÇİN SÜRELER VE ZAMANAŞIMI

İstisnai durumlar haricinde, haksız fiilen dolayı maddi ve manevi tazminat davaları; fiil ve failin öğrenilmesinden itibaren 2 yıl, fiil ve fail daha sonra öğrenilse dahi en fazla 10 yıl içerisinde açılmalıdır. Aksi halde zamanaşımı söz konusu olacaktır.

Trafik kazası açısından değerlendirirsek bu bir haksız fiildir. Haksız fiiller için geçerli olan genel zamanaşımı trafik kazaları için de geçerlidir. Ancak, Karayolları Trafik Kanunu m. 109 bu konuyu ayrıca düzenlemiştir;

“Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” denilmekte ve zamanaşımı süresini belirtmektedir. Madde hükmü gereği trafik kazası nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davasının zamanaşımı süresi, trafik kazasının meydana gelmesi ve fiili işleyenin öğrenilmesinden itibaren 2 yıl, fiil ve fail daha sonra öğrenilse bile her halde 10 yıl içinde dava zamanaşımına uğrar.

4- MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME

Hangi mahkemenin görevli olacağı husus kamu düzenindendir. Taraflar bununla ilgili kendi aralarında tasarruf yapamayacaklardır. Dolayısıyla maddi ve manevi tazminat davasında görevli mahkemeyi doğru tespit etmek gerekecektir.

HMK m.2 de maddi ve manevi tazminatın hangi görevli mahkemede açılacağı düzenlenmiştir. “…dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesidir”. Hükmünden de anlaşılacağı gibi maddi ve manevi tazminat davalarında görevli mahkeme çoğu zaman ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’dir.

5- MADDİ VE MANEVİ TAZMİNATLARDA YETKİLİ MAHKEME

TMK m. 25 f. 5’ te “Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir” şeklinde verilen hüküm ile yetkili mahkeme belirlenmiştir. Burada iki tane yetkili mahkeme belirlenmiştir. HMK m. 6 da

“(1) Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” belirtildiği üzere genel yetkili mahkemeyi düzenlenmiştir.

Haksız fiilden doğan davaların hangi yer mahkemesinde görüleceğine HMK m. 16’ da belirtilmiştir.

“(1) Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” Hükmü uyarınca, haksız fiilden doğan dava, haksız fiilin işlendiği yerde, ve fakat haksız fiil ile zarar farklı yerde gerçekleşmişse zararın meydana geldiği yerde de davanın görülebileceğinden bahsedilmiştir.

Kişinin şahıs varlığı haklarının bir sözleşme sebebiyle ihlali söz konusu ise, HMK m. 10 hükmünü esas almalıyız. Şöyle ki;

“ Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.” Hükmünden de anlaşılacağı üzere kişilik hakkı bir sözleşme dolayısıyla zarara uğramaktadır. Dolayısıyla sözleşmede kararlaştırılan yerde dava görülmelidir.

6- YARGITAY KARARLARINDAN ÖRNEKLER 

  • İleride Yapılması Zorunlu Tedavi Giderleri Gerçekleşmiş Zarar Niteliğindedir

İleride yapılması zorunlu tedavi giderleri “gerçekleşmiş zarar” niteliğindedir. ”Masraflar kavramının kapsamına, zarar görenin, beden bütünlüğünü eski haline getirmeye, yani iyileşmeyi sağlamaya veya hastalık ya da sakatlığın artmasını önlemeye yönelik harcamak durumunda olduğu ve ileride harcaması olası bütün masraflar girer. İlerde yapılması zorunlu tedavi giderleri “gerçekleşmiş zarar” niteliğinde olup uzman bilirkişiye hesaplatılarak hüküm altına alınmalıdır.”(Y.3.HD 26.09.2013 T.2013/9944 , 2013/13393E.K.)

  • Protez Kullanımlarında İlgili Kişinin Durumuna Göre Araştırma Yapılmalıdır, Temerrüt Faizi Dava Konusu Zararın Doğduğu Tarihte Başlar

“Tazminat hukuku ilkeleri ve somut uyuşmazlığa konu protezin tedavi amacına yönelik olduğu dikkate alınarak, davacının ne zaman protez kullanmaya başlayacağı, değişim periyodunun ne olacağı, davacının yaşına, durumundan beklenebilecek aktivitelerine en uygun ve kullanışlı protezin niteliğinin tespit edilmesi için davacının konusunda uzman bilirkişi heyetince bizzat muayene edilmesi sağlanmalı, uygun olduğu belirtilen protezin ortalama fiyatı belirlenerek tazminatın buna göre hesaplanması gerekirken en ileri teknoloji ürünü protez fiyatının belirlendiği rapor benimseyerek hüküm tesisi doğru görülmemiştir. Hükmedilen protez kol bedeli için de olay tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmıştır. İlke olarak, zarar, kaza tarihinde ya da gelişen durumun sona erdiği tarihte belirli ve istenebilir duruma gelmiş olduğundan, kazadan sonra davacının gelişen durumunun sona erdiği diğer anlatımla kalıcı protez kullanmaya başlayabileceği tarihin uzman bilirkişi raporu ile saptanması ve davacının dava konusu zararının harcama yapsın ya da yapmasın en erken doğduğu bu tarihten itibaren temerrüt faizine hükmedilmesi gerekir” (Y.3.HD 24.09.2013 T 2013/11554, 2013/13257 E.K)

  • Tedavi Masraflarına İleride Yapılacak Giderler de Dahildir

6098 sayılı TBK’nun 54. maddesinde bedensel zararlar; tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar, ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar olarak açıkça belirlenmiştir. Masraflar kavramının kapsamına, zarar görenin, beden bütünlüğünü eski haline getirmeye, yani iyileşmeyi sağlamaya veya hastalık ya da sakatlığın artmasını önlemeye yönelik harcamak durumunda olduğu ve ileride harcaması olası bütün masraflar girer. (Y.3.HD 16.02.2017T2015/17638, 2017/1540 E.K. )

Haksız eylem ve kaza sonucu yaralanan kişi, tümü ile iyileşip eski sağlığına kavuşuncaya kadar yaptığı ve ileride yapacağı tüm masrafları isteyebilir. Bunun tıbbı tedavi ile sınırlı bölümüne “tedavi giderleri” ve eski sağlığına kavuşup yeniden çalışmaya ve günlük işlerini sürdürebilecek duruma gelinceye kadar yaptığı ve yapacağı tüm masraflara “iyileşme giderleri” denilmektedir. Borçlar Kanunu 46.maddesi 1.fıkrasında, zarar görene, kapsamını belirtmeksizin “bütün masraflarını” isteme hakkı tanınmıştır. (6098 sayılı TBK’nun 54. Maddesinde bedensel zararlar tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücünün BEDENSEL ZARARLARIN HESAPLANMASI İLKELERİ azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar, ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar olarak açıkça belirlenmiştir.) Masraflar kavramının kapsamına, zarar görenin, beden bütünlüğünü eski haline getirmeye, yani iyileşmeyi sağlamaya veya hastalık ya da sakatlığın artmasını önlemeye yönelik harcamak durumunda olduğu ve ileride harcaması olası bütün masraflar girer. İlerde yapılması zorunlu tedavi giderleri “gerçekleşmiş zarar” niteliğinde olup uzman bilirkişiye hesaplatılarak hüküm altına alınmalıdır.” (Y.3.HD 24.09.2013 T2013/11554,2013/13257E.K.)

  • Geçici İş Göremezlik Tazminatının Hesaplanması

“…..’nin 25.04.2011 tarihinde maruz kaldığı elektrik çarpması neticesinde vücudunda oluşan yaralanmalara ilişkin olarak Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu’nun 02.05.2014 tarihli raporunda fonksiyonel araz bırakmadan iyileşmiş olduğundan sürekli maluliyet tayinine mahal olmadığı, iyileşme sürecinin 25.04.2011 tarihinden itibaren 1 aya kadar uzayabileceği, bu süre zarfında ise mesleğini icra edemeyeceğinin belirtildiği anlaşılmaktadır. Buna göre davacının dava konusu yaralanma olayı nedeniyle geçici iş göremezlik süresinin 1 ay olduğu ve bu dönemde çalışamayacak durumda olduğu Adli Tıp Kurumu raporu ile sabittir. Buna göre, her ne kadar mahkemece davacılardan ….ın dava konusu olay nedeniyle kalıcı işgücü kaybına uğramadığından bahisle maddi tazminat isteminin reddine karar verilmiş ise de, davacının dava dilekçesinin istem (netice-i talep) bölümünde genel anlamda iş görmezlik tazminatı talebinde bulunduğu ve dosya kapsamında alınan Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu’nun 02.05.2014 tarihli raporuna göre de davacının geçici iş göremezlik süresinin 25.04.2011 tarihinden itibaren 1 aya kadar uzayabileceği, bu süre zarfında ise mesleğini icra edemeyeceği belirtilmiş olmakla, davacı ……’ın geçici iş göremezlik tazminatı talebi yönünden dosyanın alanında uzman hesap bilirkişisine tevdi edilerek alınacak rapor doğrultusunda değerlendirme yapılmalıdır.”(Y.3.HD 19.01.2016 T 2015/2808 , 2016/256 E.K.)

  • Güç Kaybı Tazminatının Hesaplanması

“Çalışma gücü, zarar görenin iş gücünün, yani beden ve fikir gücünün gelir getirici şekilde kullanılması demektir. Burada asıl önem arz eden, kazanç kaybı veya azalması değil, kazanma gücünün kaybı veya azalmasıdır. Bu kayıp ve azalmadan doğan olumsuz ekonomik sonuçlar, zararı oluşturur (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s.713). Bununla birlikte, Yargıtay’ın yerleşik uygulaması gereğince; kişinin vücut bütünlüğünün ihlali nedeniyle ortaya çıkan beden gücü kayıplarının, gelirinde veya malvarlığında bir azalma meydana gelmese dahi tazminatı gerektirdiği kabul edilmekte ve bu husus güç kaybı tazminatı olarak ifade edilmektedir. Bu durum, ilk bakışta sorumluluk hukukundaki zarar kavramına aykırı gibi görünse de, burada vücut bütünlüğü ihlal edilen kişinin aynı işi zarardan önceki durumu ve diğer kişilere göre daha fazla güç sarf ederek yaptığı gerçeğinden hareket edilmekte ve zararı, fazladan sarf edilen bu gücün oluşturduğu kabul edilmektedir. Bunun gibi, çalışma yaşına gelmemiş küçükler yönünden de bedensel zarar sonucu oluşan maluliyet nedeni ile evde ya da dışarıda aileye yardımcı olma, eğitim alma, yeme, içme vb tüm yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinde emsallerine göre sarfetmesi gereken fazla çaba veya güç (efor) bir ekonomik değer olarak görülmeli ve bu nedenle bir zarar oluştuğunun kabulü gerekmektedir. Buna göre, mahkemece; davacı Anıl’ın sürekli çalışma gücünü yitirdiği 16.05.2005 tarihi ile öldüğü 04.06.2008 tarihi arasında zarara uğradığı kabul edilerek, asgari ücret üzerinden uğradığı güç kaybı tazminatının hesaplanması ve hüküm altına alınması gerekir.”(Y 3 HD 20.06.2017 T.016/6772 ,2017/10511 E.K.)

  • Sürekli İş Göremezlik Zararı

“Geçici iş göremezlik zararı, zararı görenin yaptığı iş ve gelir durumu itibariyle iyileşme süresinde elde edemediği kazançtan ibarettir. Sürekli iş göremezlik zararı ise beden gücü kaybına uğrayan kişinin, zarar görmeden önce yapmakta olduğu iş için daha fazla bir güç (efor) harcaması nedeniyle doğan zarardır. Davacı herhangi bir iş yapmasa dahi, meydana gelen beden gücü kaybı nedeniyle günlük işlerini gerçekleştirmesi sırasında daha fazla güç harcayacağı açıktır.” (Y.3.HD 23.01.2014 T. 2013/16314, 2014/836 E.K.)

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Hesaplanması

Destekten yoksun kalma tazminatı, ölenin sağ kalan çocuklarının yaş, cinsiyet, askerlik süreleri, evlenme yaşı ve eğitim durumları gibi bir özel durumları dikkate alınarak, konusunda uzman bilirkişi raporu ile destek ve muhtaçlık yaş sınırı tespit edilmelidir. Olay tarihinde davacı çocuklar … 10, … ise 14 yaşında olup; yaş, cinsiyet ve eğitim durumları gözetilerek destek zararlarının buna göre dosya içeriğine göre hesaplanmamış olması doğru olmamış, kararın bu yönden bozulması gerekmiştir. (Yargıtay 4.Hukuk Dairesi, Esas: 2016/14662, Karar: 2019/864, Karar Tarihi: 20.02.2019

  • Mala Zarar Verme Eylemi Manevi Tazminata Neden Olmaz

Dosya kapsamından, davacının manevi tazminat isteminin, davalının mala zarar verme eylemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Mala zarar verme eylemi, davacının cismani zararına neden olmadığı gibi, TBK 58. maddesine göre (818 sayılı mülga BK’nun m.49) kişinin sosyal, fiziki ve kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir eylem de değildir. Şu durumda mahkemece davacının manevi tazminat isteminin tümden reddi gerekirken, kısmen kabulü doğru görülmemiş kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. (Yargıtay 4.Hukuk Dairesi, Esas: 2016/14131, Karar: 2019/172, Karar Tarihi:17.01.2019)

  • Hukuk mahkemesi, ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı değil ise de, ceza mahkemesinin kesinleşen kararı maddi olgular yönünden hukuk mahkemesini bağlar.

Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesi ve Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun raporları ve ceza mahkemesi tarafından kesinleşmiş beraat kararında tespit edilen olgular bir arada değerlendirildiğinde, davalının dava konusu ölüm olayında kusurunun bulunmadığı ve sorumluluğuna gidilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu haliyle, davacının istinaf başvurusunun esastan reddi yerine, yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararının davalı yararına bozulması gerekmiştir. (Yargıtay 4.Hukuk Dairesi, Esas: 2017/3658, Karar: 2018/3884, Karar Tarihi: 08.05.2018)

  • Haksız Fiil Nedeniyle Zamanaşımı

01/12/2001 tarihinde meydana gelen dava konusu olayda, davacılar 18/01/2006 gününde davayı ikame etmiş ve 22/05/2015 tarihinde ıslah yolu ile maddi tazminat isteklerini artırmışlardır. Davalılar, ıslaha karşı süresinde ve usulüne uygun biçimde zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60/1. maddesi gereğince haksız eylem nedeniyle açılacak tazminat davaları bir yıllık zamanaşımına tabidir. Ne var ki, aynı Kanunun 60/2. maddesine göre, davalının bedensel zarara yol açan eyleminin suç teşkil etmesi durumunda (uzamış) ceza zamanaşımının uygulanması gerekir. Dava konusu eylem suç niteliğindedir. Bu durumda, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60/2. maddesi ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 456/2. ve 102/4. maddesi uyarınca olayda uygulaması gereken zamanaşımı süresi 5 yıldır. Diğer yandan; gelişen zararın olması durumunda bu gelişmenin son bulduğu tarihte davacı zararını öğrenmiş olacak ise de somut olayda gelişen bir durumun ya da müstakbel (gerçekleşecek-gelecek) bir zararın söz konusu olmadığı tüm dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Somut olayın 01/12/2001 tarihinde meydana geldiği ve 22/05/2015 ıslah tarihi itibari ile 5 yıllık (uzamış) ceza zamanaşımı süresi dolduğu ıslah dilekçesinin ise zamanaşımı süresi dolduktan sonra verildiği görülmektedir. Açıklanan nedenlerle, ıslahla istenen miktarın zamanaşımını nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yerinde olmamış bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir. (Yargıtay 4.Hukuk Dairesi, Esas: 2017/1470, Karar: 2017/6049, Karar Tarihi: 18.10.2017)

Danışman Talep Edin